Veli toplantısında, öğretmeni “matematik sınavında başarısız olmanın karakter oluşturma yönleri” hakkında açıklama yaparken dördüncü sınıf öğrencisi Scout sakinliğini korumaya çalışıyordu. Ağlamaklı gözlerini uzaklara dikmişti. Yönetmen babası, Greg Whiteley ise o andan bahsederken “Bu yüz ifadesini biliyorum; ‘Saçmalık bu. Okul denen şey tamamen saçmalık’ diye düşünüyor” diyordu.
Whiteley’in “Başarıya Çok Yakın” başlıklı son belgeseli Amerikan halkına fark etmesi gereken bir mesaj vermektedir; ne yazık ki okullarımız, çocuklarımızı, eleştirel düşünme yeteneğinden ve inovasyon ekonomisine katkıda bulunmaktan yoksun bırakarak başarısızlığa uğratmaktadır.
California’daki High Tech High’ı, geçerli kuralları bularak kuran CEO’su, okul ağı kurucu müdürü Lary Rosenstock şöyle der: “Eğitim sistemimiz çökmüştür. Ya da en azından demodedir” der. “Neredeyse 100 yıl önce yaratılmış bir sisteme sahibiz ve her birey kendi özgün düşünme yöntemine sahiptir, tam da olması gerektiği gibi.”
Harvard Keşif Laboratuvarında uzman olarak çalışan Tony Wagner; “Çok uzun süredir eğitimin odak noktası ‘bilgi edinme’ olmuştur. Düşünce tümüyle şu olmuştur: “Ne kadar çok şey bilirsen, o kadar iyi olursun,ne sebeple olursa olsun. Bu da sadece öğretmen vasıtasıyla elde edilir” der filmde. “Artık bunu yapmak zorunda değilsiniz. Bugün, içerik, bilgi her yerde; her internete bağlı aygıtta bulunmaktadır, bedavadır ve sürekli değişerek, artarak gelişmektedir.”
High Tech High metod olarak; denklemler, tarih, gerçekler gibi eğitimcilerin “içerik bilgisi” olarak adlandırdıkları geleneksel talimatlardan kaçınır. Bunun yerine, okulda çocukların multi-disipliner bir müfredat ile “yaratıcı problem çözme konusunda beslenmesine” çalışılmalıdır. Testlerin yerini öğrencilerin hazırladığı sanatsal vizyon, matematiksel beceri ve tarihsel anlayışı barındıran katılımcı projeler almaktadır. Hayatta olduğu gibi ’başarısızlık’ notla belirlenmez.
Ancak çoğu öğrenci başarıyı yakalamıştır. Daha yakından incelenmeyi hak eden High Tech High kolej sınavlarında başarılı olan mezunların oranının %98 olmasıyla öğünüyor. Yapımcı Ted Dintersmith, “film gücünü, proje üzerine çalışmak için tüm yılını bu belgesele adamış olan Greg Whiteley’den alıyor. Düşünmeye ‘daha fazla test çözmeliyiz, okul günleri daha uzun olmalı’ diye başlamış olan şefkatli bir baba olarak izlediği yolda seyircilerin de aynı yolculuğa çıkmalarını istiyor. 25 yıllık tecrübemde açıkça gördüm ki rutin işler hızla otomatikleşmekte” diyor. Eğitim sistemini değiştirmenin aciliyetini ve Amerikanın iş pazarının kötülüğünü vurguladıktan sonra “gençleri kurtaracak beceriler ‘yaratıcılık’ ve ‘yenilikçilik’. 12-16 yıl süren mevcut eğitim sisteminde ise buna uygun ortam yok,” diye ekliyor.
Rosenstock, öğrencileri pratikte hayata geçirebilecekleri şekilde ders çalıştıran eğitimcileri bulmaya çalışıyor. 2001’den beri, Rosenstock’un aradığı eğitmen tipine başlıca örnek olan Mark Aguirne, High Tech High’da Beşeri Bilimler öğretmenidir. Filmde Aguirne öğrencilerine “size ellerinizi havaya kaldırmak öğretildi” der. Çoğu 9. Sınıf öğretmeninin aksine, Aguirne, Sokratik yöntemleri izler. Öğrencilerinden kendisinin olmadığı bir sınıf hayal etmelerini ister : “Sizin sürekli bana bakmak yerine, birbirinizle konuşuyor olmanız, buna alışmanız gerekir.”
Sıklıkla öğrenci ve ebeveynleri, Rosenstock modelini benimsedikleri gibi diğerleri High Tech High’in matematik becerileri öğretmeyle ilgili alışılmadık yaklaşımından emin olamayanlar da var. Rosenstock, “Biz herkese uygun değiliz, matematik ile ilgili kaygılar ebeveynlerde çok yaygın. Ebeveyn çocuğum matematikte iyiyse zekidir; kötüyse değildir diye düşünür. Biz biliyoruz ki bu doğru değil. bu kaygı 9. veya 10. sınıf döneminde ortadan kalkar. Bu döneme kadar çocuğun matematik düzeyi hala ebeveynin idare edebileceği kadardır. Ne zaman çocuğun matematik kapasitesi yükselirse, Ondan sonrası zaten ne kendi çözebilecekleri problemlerdir ne de kullandıkları matematiktir. Zaten ona ihtiyaçları da yoktur.” High Tech High, uygulamaya odaklanarak ezberciliği bertaraf eder.
Konuşmamız boyunca salonu adımlayan Rosenstock, HTH’deki Campbell kanunu ile ilgili bir afişi yüksek sesle okudu: “Toplumsal kararlar verilirken herhangi bir niceliksel sosyal gösterge (hatta bazı niteliksel göstergeler) ne kadar çok kullanılırsa o kadar çok yozlaşma baskısıyla karşılaşır ve bunun sonucunda aslında denetlemesi gereken sosyal süreçleri çarpıtıp bozmaya o kadar yatkın hale gelir.”
“Başarıya Çok Yakın” ilgilenen seyircilere eğitimin insani sonuçlarını düşünmelerini önerir.
Rosenstock’a göre “sorulması gereken soru, ‘Çocuğumun kim olmasını istiyorum’dur.”
Kaynak: http://www.huffingtonpost.com/2015/04/24/most-likely-to-succeed_n_7129926.html?ncid=fcbklnkushpmg00000063
Çeviri: Sevgi İpekbayrak
Düzenleyen : Turgay Şengüler – Özge Somersan