San Diego State Üniversitesi’nden Psikoloji Profesörü Jean Twenge, bir makalesinde; “Modern yaşamdan kaynaklanan bazı durumlar ruh sağlığına zarar veriyor” diyor ve profesör, özellikle de genç kızların ruh sağlığının daha fazla tehlike altında olduğunu söylüyor.
Twenge makalesinde, Amerika’daki gençlerden başlayarak, yaşlılara kadar 7 milyon kişiyi kapsayan dört ayrı çalışmayı inceliyor. Bulguları arasında; 2010’lu yıllarda ruh sağlığı ile ilgili yardım alan lise öğrencilerinin , 1980’li yıllarda bu konuda yardım alanlara oranla iki kat daha fazla olduğu; 2010-2012 yılları arasında hatırlama problemi yaşayan gençlerin yine önceki döneme göre çok daha fazla olduğu ve yine bu gençlerin 1980’li yıllardaki yaşıtlarına oranla % 73 daha fazla uyku problemi çektikleri bilgisi yer alıyor. Bedensel semptomlar olarak adlandırılan bu semptomlar depresyonu öngörmektedir.
Twenge ‘ bu çok fazla acıyı işaret etmektedir ‘ şeklinde Quartz ‘a ifade etmiştir.
Sadece lise öğrencileri değil, aynı zamanda üniversite öğrencileri de oldukça bunalmış hissetmekte ve daha önce profesyonel yardım almadıkları bazı problemlerinden dolayı öğrenci sağlık merkezlerine yoğun bir şekilde başvurmaktadırlar. Depresyona girmiş genç sayısının 1980 ve 1990’lı yıllar arasında yükseldiği, 2008 yılından sonra ise düştüğü rapor edilmektedir.
Ancak, bu oran tekrar yükselmeye başlamış ve yüksek seviyede dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu teşhisi konan genç sayısı gitgide artmıştır. 6-18 yaşları arasındaki gençlerin daha fazla ruh sağlığı hizmeti almak üzere merkezlere başvurularının arttığı görülmektedir.
Bu sadece Amerika’ya has bir durum değildir. İngiltere’de 15-16 yaşlarındaki depresyon geçiren genç sayısı 1980 ve 2000 yılları arasında neredeyse ikiye katlanmıştır. Güncel bir araştırma sonucuna göre ise 15 yaşındaki İngiliz gençleri dünyadaki en mutsuz gençler arasında yer almaktadır. (Çalışmaya göre, sadece Polonya ve Makedonya’da yaşayan gençler İngiliz gençlerden daha mutsuz durumdadır.)
Peter Gray ‘ Geçmişi bir gelişim ve ilerleme olarak görmek isteriz fakat eğer gelişim genç insanların zihinsel sağlığı ve mutluluğu ile ölçülüyorsa en az 1950lerin ilk yıllarına kadar gitmemiz gerekecektir’ diye Psychology Today’de ifade etmiştir.
Neler Oluyor?
Araştırmacılar, ailedeki parçalanmalardan ve toplumsal ilişkilerden başlayarak teknolojinin ilerlemesi ve yükselen akademik rekabete kadar uzanan durumların çocuklarımızı ne şekilde aşırı strese soktuğuna dair çalışmalar yapmışlar ve bazı temel açıklamalar getirmişlerdir. Eşitsizlik yükselmekte, fakirlik güçsüzleştirmektedir.
Twenge şunu gözlemlemiştir; çocuklar kendi yönlendirebilecekleri içsel arzularından, temel isteklerinden, amaçlarından gitgide uzaklaşmakta; affedici olmayan, taviz vermeyen bir dış dünyaya doğru yönelmektedirler.
Gray’in bir başka teorisi daha vardır. Çocuklarımız artık “oyun” oynamadıklarından dolayı, hayata dair becerileri kazanmaları mümkün olmamaktadır.
‘Çocukların özgürlüğü şimdiye kadar hiç olmadığı kadar kısıtlanmış durumdadır’ şeklinde ifade etmiştir Quartz’a. Özgürlüklerinin bu denli kısıtlanmış olmasının çok dramatik bedelleri olmaktadır.
“Benim hipotezim, çocukların oyun oynayarak geçirecekleri serbest zamanın azalması, okul için ayrılan zamanın artması anksiyete ve depresyona sebep olmaktadır.’’ şeklinde ifade etmektedir.
Oyun Neden Bu Kadar Önemlidir?
Oyun konusu havadan sudan bir konu mudur?.. Hayır değildir. Oyun bebekler ve çocuklar için beyni inşa eden bir şeydir. “Çocuklar için önce manevi ve duygusal gelişim, sonra sosyal ve entelektüel gelişim gelir” diyor Klinik Psikolog Dr. Ellen Littman. İster matematikle uğraşmak olsun, ister bir arkadaş edinmek olsun bunların her birinin beynin yapılanmasında ayrı bir yeri vardır.
“Gelişimsel bir sıra vardır ve bunu bu derece ihlal edemezsin.” diye ifade ediyor Littman Quartz’a.
Örneğin, okul öncesinde öğrenilen şey alfabe veya “Yaşlı Mc Donald’ın Hikayesi” değildir, bir grubun parçası olmayı, sıraya riayet etmeyi ve dinlemeyi öğrenmektir aslında..
Ancak, okul öncesi, çocukları oyunla ana okuluna hazırlayan yerlerken şimdi neredeyse okulun birinci sınıfı gibi çalışmaktadır. Çocuklardan daha fazla oturmaları ve daha akademik görevlere odaklanmaları beklenmekte, oyun ihmal edilmektedir. Virginia Üniversitesi’nden Eğitim ve Kamu Politikası Doçenti Daphna Bassok’a göre 1998’de, öğretmenlerin %30’unun çocukların anaokulunda okumayı öğrenmesi gerektiğine inandığını, bu oranın 2010 yılında % 80 olduğunu ifade etmektedir.
“Matematiği daha birinci sınıfta yapabiliyorlar, ancak sosyal becerilere dair ip uçlarına uyum sağlayamıyorlar .” diyor Littman. “Duygularını nasıl yönetecekleri gibi ancak oyunla elde edebilecekleri becerileri geliştiremiyorlar” diye ekliyor.
Gray de hemfikir bu konuda… -yapılandırılmamış zaman ve yetişkinler değil çocuklar tarafından konmuş kurallarla- oyun oynamak çocukların bağımsızlığı, problem çözmeyi, sosyal ipuçları ve cesaret kazanımını nasıl öğreneceği açısından son derece önemlidir. Şimdilerde ebeveynler, çocukların oyun alanında yaşadıkları problemlere anında müdahale etmek için hazır beklemekte, “kaçırılırlar” ya da “araba çarpar” korkusuyla gözlerini çocukların üzerinden ayırmamakta ve bağımsız hareket etmelerine engel olmaktadırlar.
“Çocuklar kendi hayatlarını kontrol etmeyi nerede öğrenecekler? Yetişkinler kontrol için ortalıkta görünmedikleri zaman..” diye ekliyor Gray.
‘Kendi hayatını tecrübe etme, hayatının stres kaynakları ile başa çıkma fırsatların yoksa, bütün bunları oyunlar vasıtasıyla öğrenemediysen dünya oldukça korkutucu bir yerdir.’
Oyunun da Ötesinde
Oyunun önemini herkesin kavrayabilmesi mümkün değildir tabii ki…Twenge, Ben Nesli adlı kitabında oyun eksikliğinin yukarıda bahsedilen problemlere yol açtığını bilimsel olarak ispatlamanın mümkün olmadığını, ancak bir korelasyon olduğunu gözlemleyebileceğimizi belirtir.
Twenge depresyonu artıran bir çok faktörü sıralıyor; ilişkilerin bozulmasında artış – boşanma gibi, içsel amaçlardan kontrol edemeyeceği hissini uyandıran ve kişiyi daha büyük beklentilere sokan dışsal amaçlara yönelim ve benzeri. Herkes yüksek derecelerle mezun olup, üst seviyede işlere girmek istiyor. Ancak, bu dereceleri alıp böyle işlere girebilen yok..
‘Beklentiler yükseliyor, gerçek yerinde sayıyor.’ diyor Quartz’a.
Çocukların neden bu kadar stresli olduklarına dair bir çok popüler açıklamaları da reddediyor. Anksiyete ve depresyondaki artışın sadece konu ile farkındalıktan dolayı artmadığına inanıyor. Daha fazla çocuk depresif hissettiğini ifade etmeksizin, odaklanmada güçlük ve ya uyku problemleri gibi depresyonu işaret eden aşırı artmış septomları olduğunu belirtiyor.
‘Bazı insanlar bunların depresyon habercisi olduğundan habersiz ne yazık ki..’
Bir diğer grup ise teknolojinin beynimizi fazlasıyla yorduğunu düşünüyor. Bu kadar kaygın ve tiryakilik derecesinde kullanılıyor olmasının zararsız olduğunu söylemek zor tabii ki. Ancak Twenge ‘ Bilgiler gösteriyor ki anksiyete ve depresyondaki artışlar SnapChat çocuklarımızı esir almadan çok önce artamaya başlamıştır’ diye ifade etmiştir.
‘Bu artış cep telefonları bu denli yaygın kullanılmaya başlamadan çok daha önce başlamıştı.’
Aynaya Bakmak
Ebeveyinlik de kendi rolünü üsleniyor.Bazı ebeveynler yeterince dahil olmamış olsa bile, ne yazık ki diğerleri obsesif sınırları içerisinde yer alıyor. Daha fazla iş, çocuklar için, yetişkinlerce yönlendirilen daha fazla aktivite veya evde bilgisayar başında geçirilen daha fazla zaman anlamına geliyor.
Ancak psikologlar aşırı çalışan bir ebeveynin yokluğu sorun yaratır, evde iken nasıl ebeveynlik yaptığımız önemlidir, diye ifade ediyorlar.
“Çocuklara, işlerini yardımsız halledebilme fırsatını tanımalıyız” diyor Littman. “Ebeveynleri, üniversite hocalarını not için aramasını durdurmak zorundayım” diye devam ediyor.
Belki sevgiyle, belki paranoya duygusuyla, bazı ebeveynler kendilerini çocuklarının küçük başarıları için küçük müdahaleler yapmaktan alıkoyamıyorlar.
Çocuklara bilimsel projeleri için yardımda bulunuruz, yazdığı bir denemeyi kontrol ederiz, daha iyi bir not için destek veririz, sonra da küçük Lucy, oyun bahçesinde biz yetişkinlerin istediği şekilde paylaşımda bulunmayınca ise özür dileriz. Çocuklar için kurallar koyarız, sonra da neden kendi kurallarını koymuyorlar diye merak ederiz.
Ebeveynler, aynı zamanda çocukları yüksek beklentilere sokmakta çok kritik bir role sahiptirler. Oldukça yüksek bir sosyoekonomik seviyeye sahip olan ve Amerika’nın en üst düzey üniversitelerinin oluşturduğu birlik olan Ivy Ligi’nde görmek isteriz çocuklarımızı, oraya doğru yönlendiririz, en zorunu başarmalarını isteriz; değişmez isteklerimizi; okulda, müzikte, futbolda, piyanoda, judoda, sokak dansında hep en yukarıdadır gözümüz. Deriz ki “Önemli olan kazanmak değil, kazanmayı kutlamak”.. Çocukları, kendilerine bir uğraş bulmaları için cesaretlendiririz-belki kendileri için, belki üniversite başvurusu için -ve evde ellerinde telefon oturmadıklarından emin olmak için bir şeyler yaparız.
İleri Doğru Yeni Bir Yol
Gray, durumun o kadar da ümitsiz olmadığını söyler. İlk yapmamız gereken şey bir problem olduğunu kabul etmektir. “Ebeveynler ve eğitimcilerin, çocukların sağlıklı gelişebilmeleri için “serbest oyun”un opsiyonel değil bir zorunluluk olduğunu bilmesi gerekir” diye devam eder Gray.
Yetişkinlerin daha az baskın rolde olacakları ve kuralları çocukların koyacağı açık uçlu oyunlar önerir aynı zamanda. Değerli bir fikri de : Okulları yönlendirilmemiş etkinliklerle bir gözlemci eşliğinde öğle vaktinde başlatın. Amerika’nın zayıf akademik standartlarını yükseltmeye hevesli olmayan ve ödevler yüzünden öğrencileri cezalandırmayan eğitim döneminin kısa tutulduğu bir sistem önerir. ‘Okulun çocuklara yarardan ziyade zarar verdiğini’ savunur.
Ebeveynler de makul beklentiler hedeflemeyi denemelidirler. Çoğu ebeveyn çocuklarının zorlandığını fark ettiği ilk anda özel öğretmen için yarış içine girerler. Fakat belki mücadele iyidir, ve bütün çocuklar her konuda iyi olmayacaklardır. Üniversiteler bu bağlamda üniversite giriş şartlarını kolaylaştırmak için, ebeveynlerin ve eğitimcilerin de destek olması gereken, önlemler almaya başlamıştır. Liseler, öğrencilerin neden bu denli zora koşuldukları ile ilgili olarak üniversiteleri veya ebeveynleri, ebeveynler ise liseleri suçlama eğilimi göstermektedir.
Sonuç olarak, hayatımızdaki bir çok diğer konuda olduğu gibi niyet çok önemlidir. Eğer biz çocuklarımızın oyun oynamasını ve özgür hareket edebilmesini istiyorsak, buna gerçekten niyetimiz varsa, bunu nasıl yapacağımızı planlamalıyız. Zaman ve mekan ayarlaması önceden detaylı bir şekilde belirlenmelidir; sanki bir futbol kulubüne üye olur gibi. Kolay olmayacaktır. Fakat çocuklarımızın ruh sağlığının tehlikede olduğuna inanıyorsak buna bir fırsat vermeliyiz.
Çeviri : Şule Teber
Düzenleme : Esma Çınar