Robin Grille & Beth Macgregor
5 aylık bir bebek annesinin kollarında. Uykuya yakın. Birden ayılıyor ve ağlamaya başlıyor. Annesi ona yaramaz bir oğlan olmaktan vazgeçmesini, uyumazsa bozuşacaklarını söylüyor.
18 aylık bir çocuk babası ve amcası tarafından bir restorana götürülüyor. Baba, çocuğunu masada amcasıyla bırakarak restoranın barına doğru gidiyor. Çocuk babasını izlemek için oturduğu sandalyeden kalkıyor. Amcası onu yakalıyor ve kötü bir çocuk olduğunu, sandalyesinde oturması gerektiğini söylüyor. Çocuk, babasını arayan endişeli gözlerle etrafa bakıyor.
Bir yetişkinin doğum günü partisinde, 6 yaşındaki bir çocuk yatma saati çoktan geçtiği hâlde hâlâ uyanık. Salonda uçan balonlarla oynayarak koşuşturuyor. Babası ona “Balonları bırak,” diye bağırıyor ve bir baş belası olmayı bırakmasını söylüyor.
Bu çocuklar bu deneyimlerden ne öğrendi? Pek çok kişi, yetişkinlerin bu tavırlarının çocuklara doğru ile yanlış ya da ‘iyi’ ile ‘kötü’ davranış arasındaki farkı öğretmek için gerekli ve önemli olduğunu söyleyecektir. Sözlü ceza, evlerde ve okullarda son derece yaygındır. Sözlü cezalar caydırıcı olarak utanca bel bağlar. Tıpkı bedensel cezaların fiziksel acı üzerine kurulması gibi, sözlü cezalar da zihinsel bir acı kaynağı olan utanç üzerine kurulur. Utandırma, çocukların davranışlarını kontrol etmek için kullanılan en yaygın yöntemlerden biridir. Peki ya çocuklarımızı utandırmak onlara zarar veriyorsa? Tekrarlayan sözlü cezalar, çocukların kendilerini kalıcı anlamda ‘kötü’ olarak tanımlamalarına neden olabilir mi? Eğer öyleyse, biz neyi farklı yapabiliriz?
Utandırma Nedir?
Utandırma, çocukların kendilerine yönelik olumsuz düşünceler ve hisler yaratma yoluyla, davranışlarını değiştirmelerini sağlamak için tasarlanmıştır. Çocuğun kim olduğu hakkında doğrudan veya dolaylı bir yorum içerir. Utandırma, çocuklara davranışlarının olumsuz etkilerini göstermekten farklı olarak, kendi benlikleri hakkında olumsuz bir imaj verme yoluyla işler.
Utandırma Ne Hissettirir?
Utandırma sözleri bir çocuğu, hissettiği, istediği veya gereksinim duyduğu şeylerden dolayı hatalı ilan eder. Birçok şekil alabilir. İşte günlük hayattan bazı örnekler:
Tenkit: ‘Seni yaramaz çocuk’, ‘Şımarık bir çocuk gibi davranıyorsun’, ‘Açgözlü’, ‘Sulugöz’
Ahlak dersi: ‘İyi çocuklar böyle davranmazlar’, ‘Sen kötü bir kızsın’
Yaşa dayalı beklenti: ‘Büyü artık’, ‘Bebek gibi davranmayı bırak’, ‘Büyük çocuklar ağlamaz’
Cinsiyete dayalı beklenti: ‘Erkek ol’, ‘Hanımevladı olma’
Yetkinliğe dayalı beklenti: ‘Sende hiç umut yok’
Karşılaştırma: ‘Neden komşunun çocuğu gibi olamıyorsun?’ ‘Diğer çocuklar senin gibi davranmıyor’
Utandırma Ne Kadar Yaygın?
Utandırma çok yaygındır ve pek çok kişiye göre kabul edilebilir bir tutumdur. Utandırma sadece çocukların kötü muameleye maruz kaldığı istismarcı ailelerde görülmez. Aslında en güzel, en nazik aile ve okul ortamlarında da görülür. Örneğin, Kanada’da yapılan bir araştırma okul çocuklarının sadece %4’ünün ebeveynleri tarafından ‘‘dışlama, aşağılama, korkutma, yıkıcı eleştiri ya da hakaret içeren ifadeler’’ ile utandırılmamış olduğunu gösteriyor (Solomon & Serres, 1999).
Ebeveynler olarak tedirgin, yorgun veya öfkeli hissettiğimizde ve çocuklarımızı kontrol etme ihtiyacı duyduğumuzda utandırmaya başvurmaya eğilimliyiz. Kısa süre öncesine kadar, bunun zararlı etkilerine pek dikkat edilmemişti.
Utanç: Psikoloji Çalışmalarının Yeni Cephesi
Çocuklara karşı fiziksel şiddet kullanımı, son yıllarda sıklıkla tartışmalara konu oluyor ve eleştiriliyor. Her gün daha fazla ulus buna karşı yasalar koyuyor, okullar yasaklıyor, ortadan kaldırılması için çabalayan uluslararası organizasyonlar hızla çoğalıyor, araştırmacı psikologlar uzun vadede zararlı etkilerine dair yığınla veri sunuyor. Bu esnada, bir ceza olarak ‘utandırma’ konusu büyük oranda gözden kaçırılıyor. Psikologlar ancak kısa bir süre önce, utandırmanın çok ciddi olumsuz etkileri olduğunu farketmeye başladı.
‘Duygusal Zeka’ kitabının yazarı Daniel Goleman, utancın, ilişki kurma güçlüğü ve şiddet davranışı konusunda oynadığı rolün yeni keşfedildiğini söylüyor. Son dönemde, psikologlar arasında utanç üzerinde çalışıp nasıl edinildiğini, bireyin sosyal ilişkilerini ve toplumdaki işlevini nasıl etkilediğini incelemek için yeni bir çaba ortaya çıktı. Utanç, insanlara bakarak gözlemlenmesi ve saptanması en zor duygulardan biri olduğu için bu ‘ihmal edilmiş his’ üzerine yapılan çalışmalar, psikolojik araştırmalar için yepyeni bir cephe açtı. Kaliforniya Üniversitesi’nden Dr. Paul Eckman, utancın diğer bütün hisler içinde en mahrem olanı olduğunu, insanlarda utancı açıkça gösteren bir yüz ifadesinin henüz gelişmemiş olduğunu söylüyor. Acaba bu nedenle mi çocuklarımızın bu gizli duygudan dolayı acı çektiklerini göremiyoruz?
Utanç Duygusu Nasıl Edinilir?
Kimse utanç içinde doğmaz. Utanma, benlik bilinci ve dil becerisinin gelişmesiyle birlikte 2 yaş civarında ortaya çıkan, öğrenilmiş bir duygudur. İnsanlar utanç için gereken kapasiteyle doğsalar da, belirli durumlarda utanma eğilimi öğrenilmiştir.
Bu demektir ki, nerede utanç varsa, orada bir utandıran vardır. Kendimizden utanmayı, hayatımızda önemi olan insanlar bizi utandırdığı için öğreniriz. Utandırma mesajları sevdiğimiz, hayran olduğumuz, kendimizden üstün gördüğümüz insanlardan geldiğinde daha güçlüdür. Bu nedenle çocuklar üzerinde en derin etkileri bırakan, ebeveynlerinin onları utandıran sözleridir. Bununla beraber, öğretmenlerden, büyük kardeşlerden ve akranlardan gelen utandırma sözleri de çocuğun benlik bilincine zarar verebilir. Çocuklar yetişkinlere göre daha savunmasız ve etkiye açık oldukları için çocuklukta karşılaşılan utandırma sözlerinin etkilerini silmek çok zordur.
Utandırma çoğunlukla sözcüklerle yapılır ama küçümseyen, aşağılayan ya da hor gören bakışlarda da muazzam bir utandırma gücü vardır.
Utandırma Neden Bu Kadar Yaygın?
Utandırma ebeveynler için hüsran ve hayal kırıklığının yarattığı basıncı dengeleyen bir valf gibi işler. Çocuğu utandırmak ebeveynin öfkesini dışa vurmasını ve bir anlığına da olsa kendini daha iyi hissetmesini sağlar.
Çocuklar değersiz hissettirildiklerinde, ebeveynlerini memnun etmek için daha çok çabalarlar. Bu durum çocuğunu utandıran ebeveynin, bunun işe yaradığını düşünmesine sebep olur. Peki yarar mı gerçekten?
Utandırmanın Olumsuz Etkileri
Utancın verdiği zararı anlamak için, ‘iyi’ davranış hedefinden daha derinlere bakmalıyız. Davranışı değiştirdiği için sözlü cezaların işe yaradığını düşünürsek, çocuğumuza bakışımızı tehlikeli bir biçimde kendi gördüklerimizle sınırlamış oluruz. Çocuğumuzun iç dünyasını – davranışlarının altında yatan hisleri, utancın yarattığı acıyı – gözden kaçırmak çok kolaydır. Aynı şekilde, çocuğun onu utandıran kişinin erişemediği alanlardaki davranışlarını da gözden kaçırmak kolaydır.
İyi niyetli yetişkinler bile çocukların onları utandıran sözler karşısındaki hassasiyetini hafife alır. Evlerde sık sık kullanılan, bugüne kadar zararsız olduğu varsayılan azarlama sözlerinin, çocukların özgüvenleri üzerinde, etkileri yıllarca süren yaralar açtığını gösteren çok sayıda kanıt vardır. Bir çocuğun öz kimliği, kendisi hakkında etraftan duydukları ile şekillenir. Örneğin, 10 yaşında bir kız içeceğini döktüğü için endişe duyduğunda şöyle haykırmıştı: ‘Çok aptalım, çok aptalım!’ Bunlar aslında annesinin ona karşı kullandığı sözcüklerdi. Ebeveynlerinin kendisi hakkındaki yargılarından korkarak yaşamış ve kendisini –tam da utandırıldığı biçimde- aşağılamayı öğrenmişti.
Çocukların duygusal gereksinimleri dikkate alınmaz ve deneyimleri değersizleştirilirse, önemsiz oldukları hissiyle büyürler. ‘Yaramaz’ ve ‘kötü’ oldukları söylenirse, mesajı içselleştirir ve kendileri hakkındaki bu inançlarını yetişkinliğe taşırlar.
Utanç, insanların kendilerini değersiz hissetmelerine yol açar. Buna maruz kalma korkusu, sosyal ilişkilerden kaçınmalarına yol açar. Utandırma, harekete geçmemizi ve kendimizi ifade etmemizi engelleyen bir güçsüzlük hissi yaratır: dans etmek isteriz, ancak ‘çocuksu’ olmamamız için yapılan uyarıları hatırlamak bizi durdurur. Keyif almak isteriz, ancak ‘zevkine düşkün’ veya ‘tembel’ olduğumuzu söyleyen iç sesimiz bizi durdurur. Başarılı olmak ve düşündüklerimizi açıkça dile getirmek isteriz ama yeterince iyi olmadığımız kuşkusuyla geri çekiliriz. Utanç, bize ‘aptallığı kes’ diyenleri taklit eden iç seslere ve imgelere dönüşür.
Utanç, çocuğun kendini ifade etmesini engeller: bir yetişkinin olumsuz yargısıyla canı yanmış olan çocuk ‘yaramaz’ veya ‘kötü’ olarak damgalanmamak için kendini sansürler. Utanç, çocukların doğal coşkularını, meraklarını ve kendi kendilerine bir şeyler yapma arzularını kırar.
Kaliforniya Üniversitesi’nde çalışan bir sosyolog olan Thomas Scheff, utancın (bazı durumlarda ortaya çıkan öfke dışında) tüm duyguların ifade edilmesini engellediğini söylüyor. Utanç içindeki insanlar iki kutuplu bir duygusal ifade eğilimi gösterir: duygusal tıkanıklık ya da düşmanlık ve öfke nöbetleri. Bazı insanlar sürekli olarak ikisi arasında gidip gelir.
Üzüldüğümüzde ağlamak ve öfkelendiğimizde bağırmak gibi çoğu duygunun dağılmasını sağlayan fiziksel ifade biçimleri vardır. Utancın dağılmasına yardımcı olarak fiziksel ifadeler yoktur. Bu yüzden utancın etkileri yıllara daha iyi dayanır.
Son dönemde yapılan araştırmalar, utancın insanları ilişkilerden kaçınmaya ve yalnızlaşmaya ittiğini gösteriyor. Bunun da ötesinde, utandırılmış insanların, kendilerini aşağılanmış ve reddedilmiş hissetme eğilimi, öfkeye ve hatta şiddete yol açabiliyor. Birçok çalışma, utanç ile başkalarını cezalandırma arzusu arasında bağlantıya işaret eder. Utanca boğulmuş bireyler öfkeli hissettiklerinde, diğerlerine göre kötücül, agresif veya kendine zarar veren kişiler olmaya daha fazla eğilimlidir. Psikiyatrist Peter Loader, insanların derinleşmiş utanç duygularını küçümseme, üstünlük kurma, zorbalık, kendini beğenmeme veya saplantılı mükemmeliyetçilik gibi tutumlarla örtmeye çalıştıklarını belirtiyor.
Ağır Utanç ve Zihinsel Rahatsızlık
Utandırma çok şiddetli ve aşırı olduğunda, zihinsel bir rahatsızlığın gelişmesine de katkıda bulunabilir. Bu bağlantı yakın zamana kadar hafife alınırdı. Giderek daha fazla sayıda araştırmacı, erken çocukluk döneminde utandırmaya maruz kalma ile çöküntü, kişilik bozukluğu, kaygı ve saplantı-zorlantı bozuklukları gibi durumlar arasında bağlantı kurmaya başladı. Gershen Kaufman, Utancın Psikolojisi (Psychology of Shame) başlıklı kitabında, utandırma ile madde ve alkol bağımlılıkları, yeme bozuklukları, fobiler ve ayrıca cinsel işlev bozuklukları arasında bir bağ olduğunu öne sürüyor.
Utanç, İlişki Kurmayı ve Empatiyi Öğretmez
Utancın davranışı kontrol etme gücü olsa da, empatiyi öğretme kapasitesi yoktur. Çocukları tekrarlayan bir biçimde ‘yaramaz’ olarak ve başka sözlerle etiketlediğimizde, onları kendi içlerine odaklanmaya koşullarız; zihinleri kendileriyle ve bizi memnun etme konusundaki başarısızlıklarıyla meşgul olur. Böylece çocuklar kendilerini etiketlemeyi öğrenir ama başkalarının hisleriyle bağ kurma, onları dikkate alma ve anlama konusunda hiçbir şey öğrenmezler. Çocuklar empati geliştirebilmek için başkalarının onlara hislerini göstermesine ihtiyaç duyarlar. Örneğin, yaramaz olduklarını söylediğimizde, çocuklara davranışlarının bize nasıl hissettirdiği hakkında bir bilgi vermeyiz. Çocuklar ‘bende yanlış olan bir şeyler var’ diye düşünürken, başkalarının hislerine özen göstermeyi ya da davranışlarının başkalarının hislerini nasıl etkilediğini öğrenemezler. Psikoterapistler ve araştırmacılar, utanca yatkın insanların diğerleriyle daha az empati kurabildiğini ve kendileriyle daha çok meşgul olduklarını belirtiyor.
Ahlakın tek gerçek temeli, diğerlerinin hislerine karşı derinden hissedilen empatidir. Utanca boğulmuş hâlde ‘doğru davranan’ bir ‘iyi çocuğu’ yönlendiren şey ise empati değildir.
Ahlak Efsanesi
Utanç-temelli uyumluluk ile ahlaki motivasyonlu davranışı birbirine karıştıran bir naiflik içindeyiz. Tekrarlanan utandırma sözleri, en iyi ihtimalle, reddedilmemek ve ödüllendirilmek için benimsenen sığ bir konformizme yol açar. Çocuk, itaatkar ve uyumlu davranarak cezalandırılmadan kaçmayı öğrenir. Böyle bir ‘iyi terbiye’ performansı, insanlar arasındaki gerçek saygıya dayanmaz.
Neler Utanç Vericidir?
Utanç, kültürler ve aileler arasında çeşitlilik gösterir: bir yerde utanç verici (ayıp) olan şey, başka bir yerde dikkate değmeyen, uygun görülen ya da arzu edilen bir davranış olabilir. ‘Yaramazlık’ denen şey de genellikle keyfi ve özneldir: aileden aileye önemli değişiklilikler gösterir.
Bir ailede çıplaklık kabul edilebilir; bir başkasında düşünülemez bile. Bir ailede gürültülü ve şamatacı olmak iyi karşılanır; diğerinde uygun görülmez. Bir aile yemek masasında hep bir ağızdan konuşmaktan keyif alırken, bir diğeri bunu kaba bulabilir. Bu tür örnekler, neyin utanç verici olduğuna dair kararlarımızın keyfi ve değişebilir olduğunu, kendi yolumuzun tek yol olmadığını anlamamıza yardımcı olur.
Utandırmanın Tarihi
Çocuklar yüzlerce yıldır utandırılıyor. Geçmişte, çocukların içsel olarak anti-sosyal oldukları düşünülür ve davranışları bu mercek aracılığıyla algılanırdı. 17. yüzyılda Richard Allestree şunları yazmıştı: ‘‘Yeni doğmuş bir bebek ilk ebeveynlerimizden atalarımız vasıtasıyla miras aldığı günahın lekeleri ve kiriyle doludur.’’ Orta Çağ’da, vaftiz ritüeli dualarla çocuktan şeytanı kovmayı amaçlardı. Fazla ilgi gerektiren çocukların iblisler tarafından ele geçirildiği düşünülürdü. Bazı din adamları, eğer bir bebek haddinden fazla ağlarsa, bebeğin günah işlemiş olacağını iddia etmişti. Ebeveynlerin karşılaştığı zorluklar sebebiyle çocukları suçlamaları, kökü çok eskilerde olan bir gelenektir.
Çocuklarla ilgili bu yaklaşım (bu kadar aşırı biçimlerde olmasa da) modern zamanlarda da devam etti. Mesela, öfke nöbeti geçiren bir çocuk ‘şımarık’ olarak etiketlendi ve kasıtlı olarak ebeveynlerini kızdırmaya çalıştığı varsayıldı. Ağlayan bir çocuk , ‘canavar’ veya ‘sadece dikkat çekmeye çalışan’ bir ‘mızmız’ olarak tanımlandı.
Kuşkusuz, ebeveynlik bazen zorlayıcı olabiliyor. Ancak, otomatik olarak çocukta kötü niyet aramak veya bizi üzmeye çalıştığını varsaymak temelsizdir. Çocukta varsaydığımız kötücüllük, onları utandırma yönündeki eğilimimizin temelini oluşturur.
Tutum Değiştirmek: Çocuğa Saygı Duyalım
Çocukları utandırmadan davranışlarına sağlıklı sınırlar koymak gayet mümkündür. Ancak bu, çocuğumuzun davranışlarını neyin motive ettiğini yeniden değerlendirmeyi de içeren temelden bir tutum değişimi gerektirir.
Çocukların vicdan geliştirmek için doğal bir arzusu vardır. Yetişkinler gibi saygı gördüklerinde ve birbirlerine saygılı davranan yetişkinlerle bir arada olduklarında, doğal olarak empatik, sevecen ve saygılı davranışlar geliştireceklerdir.
“Yanlış Davranış” mı, Gelişimsel Aşama mı?
Bazen ‘yanlış davranış’ olarak kınadığımız şey, sadece çocuğun bildiği en iyi yolla bir ihtiyacını karşılamaya ya da yeni bir beceri kazanmaya çalışmasıdır. Ebeveynler bunu ne kadar çok benimserse, çocukları daha çabuk büyümeleri için utandırmanın cazibesine o kadar az kapılırlar. Örneğin, 1-3 yaş grubundaki çocuklar (İng. toddler) normal olarak benmerkezci, paylaşmayı sevmeyen, taşkın ve meraklıdırlar. 2 yaşındakilerin – zaman kavramını biz yetişkinler gibi anlamadıkları için – istedikleri şeyler için bekleyememeleri, sabırsızlık göstermeleri normaldir. 3 yaşındaki çocukların bazen isyankar ya da düşmanca davranmaları olağandır. Eğer öğretmek yerine utandırırsak, değerli ve gelişimlerine uygun öğrenme sürecini sekteye uğratmış ve çocuğun ihtiyaçlarını öğrenme fırsatımızı kaçırmış oluruz.
Kendisine defalarca söylendiği halde oyuncaklarını toplamayı reddederek annesine karşı gelen 3 yaşında bir çocuk, bağımsız ve kendine özgü bir kimlik geliştirmeye çalışıyor olabilir. Bu süreç, kararlılığı konusunda pratik yapmayı ve çatışmadan öğrenmeyi içeriyor olabilir. ‘Toddler’lar kolaylıkla çileden çıkarıcı olabilir. Ama bu ‘yanlış’ davrandıkları anlamına gelir mi?
Makul sınırlar gereklidir, ama çocuklar acemice ve beceriksizce giriştikleri özerklik çabalarından dolayı utandırılırsa, olgunluğa ve kendilerine güvene doğru atacakları hayati bir adım engellenmiş olur. ‘Korkunç ikiler’ olarak adlandırılan dönemde ve sonrasında, ‘toddler’lar kendi sınırlarını nasıl çizeceklerini keşfederler. İradelerini ve özgün kişiliklerini göstermeyi öğrenirler. İlerleyen yıllarda kendilerini savunmayı öğrenmeleri, kendilerini göstermeleri ve kuvvetli akran baskılarına direnmeyi öğrenmeleri için bu süreç kritik önemdedir. Karşı koyma iradelerini kırmaya, itaat etmeleri için utandırmaya devam edersek onlara kendileri için sınır koymanın kabul edilemez olduğunu öğretiriz.
Bebeklerin bile kendilerine söylendiği halde uyumadıkları için yanlış davrandıkları düşünülür. Nasıl olur da 5 aylık bir bebek, diyelim ki uyuyamadığı için ‘yaramaz’ olabilir? Bebeklerin uyku sorunları ebeveynlerin işini çok zorlaştırsa da, uyumayan bir bebeğin ebeveyne itaaatsizlik ettiğini düşünmek ve bunun için bebeği suçlamak anlamlı değildir.
Işıklı ve sesli bir şeye doğru emekleyen 8 aylık bir bebeği düşünün. Yaklaşıp keşfetmeye başladığı nesnenin, babasının değerli müzik seti olduğunu bilmiyor. Bir anda annesinin eline hafifçe vurduğu ve yaramazlık yapmayı bırakmasını söylediğini duyuyor. Ağlıyor. Sekiz aylık bir bebek, bir oyuncak ile başkasının değerli bir eşyası arasındaki farkı bilemez ve bilse bile kendine hakim olma yetisi henüz gelişmemiştir. Çocukların –karşılaştıkları utandırma sözlerinin sıklıkla hedefi olan- bitmek tükenmek bilmeyen merakı, aslında onları dünyayı öğrenmeye sevkeden şeydir. Bir çocuğun keşifleri azarlanmak yerine, güvenli bir şekilde teşvik edildiğinde kendine güveni gelişir. Ne yazık ki, sıklıkla çocukların gelişim aşamalarına uygun davranışlarını, sırf düzen ihtiyacımızı tehdit ettiği veya bizi zorladığı için ‘yaramazlık’ olarak nitelendiriyoruz.
Telaşlı bir anne ile üzgün görünen 4 yaşındaki kızı bir mağazadan çıkıyor. Kız pusetine zorla bağlandığı için ağlıyor. ‘‘Kes şunu, seni mızmız!’’ diye bağırıyor anne, parmağını küçük kızın yüzüne doğru sallayarak. Çocuklar sıklıkla sadece ağladıkları için azarlanırlar. Pek çok insan, ağlayan bir bebeğin veya çocuğun yanlış davrandığını düşünür. Öfke ve üzüntü gibi hislerin kuvvetli ifadeleri, çocuğun ihtiyaçları konusunda iletişim kurmaya çalışırken kendi sinir sistemlerini düzenlemelerinin doğal yoludur. Çocuklar incinince ağlar ve bu acıyı ifade etme hakları vardır! Ağlamayı dinlemek genellikle zor olsa da, onun dikkatimizi vermemizi gerektiren, sağlıklı ve normal bir tepki olduğu unutulmamalıdır. Çocukların sadece ağladıkları için ne kadar sıklıkla utandırıldıklarını görmek çok üzücü.
Gelişimsel normların farkında olmadığımızda ne olacağına dair bir örnek daha verelim. Yakın zamana kadar, çocuklara çok erken bir dönemde, fiziksel olarak bunu yapabilecekleri zamandan önce, tuvalet eğitimi verilirdi. Çoğu kişi, bu geçiş sürecini bir savaş olarak deneyimlerdi ve çocuklar doğal bir yetersizlikleri sebebiyle utandırılır ve cezalandırılırdı. Bir zamanlar hem ebeveynler hem çocuklar için bir çatışma olan bu süreç, gelişimsel aşamalarla ilgili daha doğru bilgilerle büyük ölçüde hafifletildi. Utandırma, genellikle çocuğun yaşına göre gelişimsel açıdan çok erken olan bir davranışı teşvik etmeye veya zorlamaya kalkıştığımızda ortaya çıkar.
Geçtiğimiz on yılda, çocuk gelişimi konusundaki anlayışımızda uzun bir yol aldık ve bu çocuk bakımı alanında pek çok ilerlemeye yol açtı. Günümüzde ebeveynlere çocuklarıyla ilgili gerçekçi ve makul beklentilere girmeleri konusunda yardımcı olabilecek nitelikte olan Penelope Leach, Katie Allison Granju, Pinky McKay ve Jan Hunt Kolay gibi yazarların çocuk gelişimi kitapları mağazaları dolduruyor. Ebeveynler çocuğun davranışlarıyla ilgili makul ve yaşa uygun beklentilere sahip olduklarında hem ebeveynler hem de çocuklar daha mutlu oluyorlar.
Utandırmak Yerine Anlamaya Çalışalım
Çocukları ‘kötü davrandıklarında’ onları utandırmak yerine, davranışlarını neyin motive ettiğini anlamak mümkün müdür? ‘Kötü’ davranış neye tepki olabilir?
Bir çocuğun ‘kötü’ davranışlarını anlamaya çalışmadığımızda, ihtiyaçlarını ihmal etme riskimiz vardır. Mesela, bazen çocuklar kendi yaşlarındaki çocuklardan beklenebilecek olanın ötesinde, tekrarlayan bir şekilde agresif davranırlar. Bu evde çatışma, okulda maruz kalınan zorbalık ya da kardeş rekabetinden kaynaklanıyor olabilir. Genellikle, kısa yoldan ‘kötü’ davranış olarak etiketlediğimiz şey, bize o çocuğun aslında acı içinde olduğunu gösterebilen hayati bir sinyaldir. Araştırmalar tekrar tekrar gösteriyor ki, zorbalık ve düşmanca tutumlar gibi anti-sosyal davranışlar, çocukların kurban gibi hissettiklerinde verdikleri tepkilerdir. Çocuklar incindiklerini söylemenin güvenli bir yolunu bulamadıklarında, incinmişliklerini agresif bir şekilde dışa vururlar. İronik olarak, utandırmanın kendisi davranışın altında yatan sebep olabilir. Utandırma, çocuğun kendisinden güçlü bir insanın olumsuz yargılarına maruz kalması olduğu için, onun küçük ve güçsüz hissetmesine sebep olur. Bazen çocuklar kaybettikleri güçlerini, kendilerinden küçük ve daha savunmasız birine yönelerek tekrar ellerine almaya çalışırlar.
Çocuklar genellikle sosyal ortamın tansiyonlarına karşı çok hassastır; ebeveynler ya da diğer aile üyeleri arasındaki gerginlikleri sezerler. Bazı zamanlarda, ‘yaramazlık’ davranışı çocuğun bu gerilime verdiği tepki olabilir.
Çocuklar yeterince ilgi gördüklerinde, oyun oynama, keşfetme ve güvenli ilişkiler kurabilme ihtiyaçları karşılandığında dışa vuracak olumsuz duyguları da azalmış olur. Provokatif tutumların altında yatan can sıkıntısı olabilir ya da bu tutum, zamanı ve enerjisi olan kızgın olmayan bir insanla geçirilmek istenen fazladan mutlu dakikaların arayışını gösteriyor olabilir.
Son olarak, çocuklar çok yorgun olduklarında, aksi ya da ‘zor’ olabilirler. Bu hallerde, ‘kötü’ davranış olarak reddedilen tutum aslında çocuğun kendi dilinde bize şunu anlatmaya çalışması olabilir: ‘Sınırıma ulaştım ve başedemiyorum’. İlginç olan, eğer ebeveynler olarak bu tutuma sözlü saldırıyla cevap verirsek, biz de aynı mesajı vermiş oluruz. Çocuklara ‘yaramazsın’, ‘şımarıksın’ diye (veya daha kötü sözlerle) bağırmak bir çeşit yetişkin öfke nöbeti, yani kontrolünü kaybetmiş, başedemeyen bir yetişkinin verdiği tepki değil midir?
‘Yanlış’ davranışın altında yatan sebepler her zaman bu kadar açık olmayabilir. Örneğin, çocuklar bizim gücümüzü hissetmek ister, kişisel sınırlarımızdaki zayıflıklardan hoşlanmazlar. Gerçek hislerimize maruz kalmak isterler ve bir sebeple kendimizi sakladığımızda veya rol yaptığımızda, bunu hissederler. Kendi fikirlerinin ve duygularının kabul edilmesine ihtiyaç duyarlar ve zayıf empatiyi çok iyi algılarlar. Bu gibi durumlara provokatif davranarak tepki gösterirler. Bazen sebeplerini görmek zor olduğu için, çocukları can sıkıcı davranışları için suçlar ve utandırırız.
Hatırlayarak Empati Geliştirmeyi Deneyelim
Ebeveynler genellikle çocuklarına geçmişte kendilerine davranıldığı gibi davranır. Şiddetin bu yolla nesilden nesile aktarıldığını biliyoruz. Birçok ebeveyn, kendisinin ebeveynleri tarafından utandırıldığı yolları izleyerek çocuklarını utandırdığında, bir döngüyü sürdürdüğünü fark eder. Utandırılmanın açtığı yaraları ve aşağılanma hissini unutmuş olanlar, kendi çocuklarını utanca boğma konusunda duyarsız olma riski taşırlar. Değişim, çocuğa karşı empati duygumuzu derinleştirmeyi gerektirir ve bu çocukken nasıl hissettiğimizi hatırlamamızla mümkün olur. Dünyayı çocuğun gözleriyle görebilmenin getirdiği farkındalık, yetişkinlere çocuklarını utandırmadan etkide bulunma konusunda yol gösterebilir.
Duygu Yönetimi Yapalım
Ebeveynler olarak, zaman zaman sıkıntılı ya da tükenmiş hissetmemiz, ya da kendimizi patlama noktasında bulmamız olağandır. Bu sıkıntımızı giderecek sağlıklı yollar bulamadığımızda bunu çocuktan çıkarma ihtimalimiz vardır. Sinirlenmek ebeveynliğin bir parçasıdır ama bunun sebebi çocuklarımızın ‘fazla talepkar, fazla zorlayıcı’ olması değildir. Çocuk çocuktur ve çocuk yetiştirmenin zor olması onların suçu değildir. Odun kesmek, yürüyüşe çıkmak ya da sıkıntımızı arkadaşlarımızla konuşmak gibi taşan öfkemizi yönlendirebileceğimiz pek çok yol vardır. Herkesin sevgi dolu sabır kapasitesinin bir sınırı vardır ve bu son derece insani bir durumdur. Ebeveynlerin aşırı baskı altında olması, büyük ölçüde çocuk yetiştirmek için iki yetişkinin yeterli olduğu efsanesine bağlı kalmamızdan kaynaklanır. Toplumumuz çocukların ihtiyaçlarını doğru bir biçimde karşılamak için gereken enerjiyi çok küçümsemektedir. Çevremizden ve arkadaşlarımızdan yardım isteyerek, çocuklarımızı utandırmaktan kaçınabiliriz. Kendimizi çocuklarımızı utandıran sözler sarf ederken bulduğumuzda, bunu yardıma ihtiyacımız olduğuna dair bir sinyal olarak yorumlayabiliriz.
Şimdi Ne Yapacağız? Sınır Koyma Konusunda Yeni Bir Yaklaşım
Çocuklara saygı göstererek davranışlarına sınırlar koyma tercihi, çocuğunuzla ilgili olumsuz sözlerin tersine sizinle ilgili güçlü bir söz söyler. Bu yolla, çocuklar yavaş yavaş diğerlerinin duygularını duyma ve anlama konusunda yetkinleşirler. Çocuklar duyguların açıkça ifade edilmesinden, ebeveynlerinin ne zaman kızgın ya da üzgün olduğunu görmekten fayda sağlarlar. Çocuklarınızı korkutmadığınız sürece onlara kızgın olmanız da ve yaptıkları bir şeye kızdığınızı göstermeniz de normaldir. Çocuklar, davranışlarının diğerlerinin duyguları üzerindeki etkilerini en iyi görerek öğrenirler. Son olarak, bu çocukların sizin hislerinizi dinlemelerine ve saygı göstermelerine yardımcı olur; tabi eğer onların kendi duygularını ifade etme hakkına da eşit derecede saygı gösteriliyorsa.
Çocuğun Dürtülerini Yönlendirmek
Zaman zaman bir insan veya değerli bir şey zarar görmesin diye çocuklarımızın faaliyetlerine müdahale etmek zorunda kalırız. Sadece çocuğu azarlamak veya durdurmak yerine daha güvenli alternatif bir faaliyete yönlendirerek onu utandırmaktan kaçınabiliriz. Ara sıra ortaya çıkan agresif davranışlar normal, sağlıklı bir gelişimin parçasıdır. Çocuklar – onlara bu doğal agresyonlarını güvenli bir biçimde yönlendirebilecekleri yollar gösterilebileceği halde – bunun için genellikle utandırılır ve cezalandırılırlar. Bazen, herhangi bir cezalandırmanın gerekip gerekmediğini yeniden değerlendirmek önemlidir. Bu konuda rehberimiz, söz konusu davranışın gerçekte kimseye zarar verip vermediği ya da somut bir risk oluşturup oluşturmadığı konusundaki değerlendirmemiz olabilir.
Örnek Olmak
Örnek olmak, en güçlü öğretme aracıdır. Çocuklar söylediklerinizi yapmazlar, yaptıklarınızı yaparlar. Çocukların kendilerine ve başkalarına gösterdikleri saygı kendilerine gösterilen ve hayatlarındaki önemli insanların birbirlerine gösterdikleri saygının bir yansımasıdır. Onlardan beklediğimiz davranışlar konusunda çocuklarımıza iyi örnek oluyor muyuz?
Sonuç
Birçok kişi halen dayağın ve utandırmanın çocuklarda istenmeyen davranışları durdurmanın tek yolu olduğuna inanıyor. Utandırmaktan ve şamardan vazgeçme önerisi, ebeveynleri güçsüz bırakma, onları suçluluk hissiyle yüklü, etkisiz ve her şeye izin veren pısırıklara dönüştürme çabası olarak görülür. Halbuki önerilen bu değil. En etkili ve sağlam sınırlar, şiddete ve utandırmaya başvurmadan konabilir. Çocuklar karşısında güçlü durmak, sert ve aşağılayıcı olmak anlamına gelmez.
Utandırmanın daha sağlıklı ve etkili alternatifleri vardır. Kendi duygularını ve ihtiyaçlarını güven içinde ve saygıyla ifade edebilen ebeveynleri tarafından tutarlı sınırlar koyulan çocuklar, utancın zehirleyici etkilerinden arınmış olarak, daha güçlü öz-değer ve sosyal farkındalıkla büyürler.
Kaynak: The Natural Child Project, ““Good” Children – at What Price? The Secret Cost of Shame”
<http://www.naturalchild.org/robin_grille/good_children.html>
Çeviri: Elif Mura – Düzenleme: Sevkan Uzel